Yöneticilik işleri doğru yapmaktır. Liderlik ise doğru işler yapmaktır.
Peter Drucker
Okul müdürlüğü pozisyonunun, yıllar içinde değişen dünya düzeni, beklentiler ve bu değişikliklere uyumlanmayı sağlayan pozisyon yetkinlikleri ile klasik tanımın çok dışına çıktığı artık herkes tarafından kabul gören bir gerçek. Günümüzde, emir demiri keser yaklaşımıyla yürütülen otoriter liderlik tarzı hiçbir okulda olumlu bir etki yaratamayacak bir yöntem. Eğer hala bu tarz liderlik modelleri uygulanan eğitim kurumları varsa bu durumun sadece “miş gibi davranan” motivasyonu düşük öğretmenlerin sayılarının artışına neden olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz düşüncesindeyim.
Dilerseniz, şimdi biraz olması gereken idealize edilmiş okul müdürlüğü tanımından bahsedelim. Eğitim dünyasında bugün geldiğimiz noktada okul müdürü sadece idari işleri yürüten bir yönetici değil aynı zamanda akademik işleyişe yön veren, kaynak sağlayan, öğretimsel olarak kendi kaynaklık eden, birimler arasında iletişimi sağlayan ve her koşul altında her zaman görünür olan kişi. Bu kadar detaylı bir iş tanımı ise müdür unvanından çok yetkinlikleri ile fark yaratan ve destekleyen liderlik ünvanına şüphesiz daha çok uyuyor.
Okul Liderliği ile ilgili olarak İngiltere’de National College of Teaching and Leadership tarafından yapılan bir çalışmadan söz etmek istiyorum. Okul müdürlüğünü 8 boyutlu bir liderlik modeline oturtan bu çalışmada bir okul müdürünün liderlik etmesi gereken 8 alandan bahsediyor. Bunlar;
- Sağlıklı öğrenme ve öğretme ortamları tasarlama
- Okul sistemi içinde akademik ve idari ve iletişim gibi süreçleri oluşturma
- Okulun ve öğrencilerin dış dünya ile ilişkilerini düzenleme
- Müfredatı şekillendirme ve zenginleştirme
- Öğretmen ve yöneticilerin rol ve sorumluluklarını gerektiğinde iyileştirme amaçlı değiştirme
- Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini planlama
Konu başlıklarına bakarsak aslında okul müdürü profilinin okul lideri statüsüne doğru değişim gösterdiğini görürüz. Okul sisteminin bütün olarak iç içe geçmiş süreçlerden oluştuğunu düşünürsek bu sistemlerin birbirini destekler şekilde işlevsel olması okulun yaşayan ve bütüne hizmet eden yapısını elbette daha da güçlendirir. Bu işlevselliği kazandıran da sisteme bütünsel bakabilen okul liderleri sayesinde gerçekleşir. Aynı şekilde okulun dış dünya ile kurduğu ilişki de okul içinde verilen eğitimin gerçekliğini sağlamlaştırır ve özgün bir eğitim modeline dönüşmesini kolaylaştırır yani okulu gerçek hayatla bütünleştirir. Bahsi geçen alanların her biri okulun gerçek anlamda başarıya ulaşmasını kolaylaştıran ve ivme kazandıran faktörlerdir. Bu 6 alan bir araya gelerek 7. Ve 8. Boyutları oluşturur, aslında bir nevi sonuç etkisi yaratır. Bahsi geçen sonuç etkileri, okul iklimini bilen her eğitimci tarafından kolaylıkla tahmin edilebilen etkilerdir; ilki güven ortamı oluşturmak, diğeri ise eğitimdeki büyük amacımıza gönderme yapar. Büyük amaç ise “öğrenmenin gerçekleşmesi ve öğrencilerin iyi oluş hallerinin desteklenmesidir”. Akademik donanımın güçlendirilmesi, kazanımların sağlıklı şekilde aktarılması ve öğrencinin sosyal ve duygusal gelişiminin desteklenmesi okul içinde görev alan tüm öğretmen ve yöneticilerin nihai sorumluluğudur.
Yazının başlığında bahsettiğim liderlik modelinin temeli 1968 yılında Ohio Üniversite’nde Ken Blanchard ve Paul Hersley tarafından geliştirilmiş ve günümüze kadar da geçerliliğini koruyarak gelmiş durumsal liderlik modeli ile de kısmen bağlantılıdır. Yönettiğiniz grubu, grubun yetkinlikleri, farkındalıkları ve seviyelerine göre şekillendirdiğiniz liderlik modeli ile yönetirsiniz. Okul liderliğine de uyarlanabilecek bu yaklaşım elbette okul ortamına özgü spesifik dinamiklerle farklı becerileri de gerektirir.
Özetleyecek olursak, bir okul, öğretmen ve öğrencisiyle olumlu okul iklimi içerisinde doğru aksiyon adımlarıyla ilerleme kaydediyorsa bu ilerlemenin başında o okula liderlik eden etkili bir okul müdürü vardır. O nedenle okul müdürünün liderliği çok boyutludur, doğru tutumla yönetilirse paydaşlar üzerinde etkisi büyüktür ve şüphesiz fark yaratır.