Gerçekleştirdiğim her koçluk ya da mentorluk görüşmesi sonrası kendime hangi becerileri ağırlıklı olarak kullandığımı sormak ve bir çeşit özdeğerlendirme yapmak bir alışkanlık oldu. Bu özdeğerlendirmeleri yaparken, etkili şekilde kullanmayı en zor öğrendiğim becerinin soru sorma olduğunu düşünürüm hep. Soru sormak sadece koçluk veya mentorluk görüşmelerinde değil eğitim verirken, katılımcıların kendi duygularını ve düşüncelerini sorgulamaları adına onlara uygun ortam sağlarken de önemli. Şuna inanıyorum ki, eğitim vermenin en güzel taraflarından biri öğretmek ya da aktarmanın ötesinde öğrenmek ve zengin etkileşimler içine girmek. Karşılıklı paylaşımlar, birlikte öğrenme için çok kıymetli o nedenle her eğitim sonrası yeni öğretiler, sorular ve odaklanacağım farklı konu başlıkları ile eğitimlerden ayrıldığımı hissediyorum.
Üzerinde daha çok çalışacağım belki yeni eğitim taslakları oluşturacağım başlıklardan bir tanesi de soru sorma yetkinliği üzerine. Öncelikle soru sormanın bana kişisel olarak ne ifade ettiğini açıklamak istiyorum. 2 yıl önce “Okullu Yaşantılar” podcast yayınlarıma başladığımda zihnimde tasarladığım konuları dinleyicilere en etkili şekilde aktarmak için sürekli kendime sorular sorduğumu hatırlıyorum. Sorduğum soruların kafamda beliren konu başlıklarını daha da derinleştirdiğini, zihnimin yeni sorular oluşturmaya başladığını fark ettiğimde ise bu deneyimi daha önce hiç bu kadar güçlü şekilde yaşamadığımı düşünmüştüm.
Soru sormayı çeşitli alt başlıklara bölmek mümkün; soru sormanın incelikleri, düşünmeyi teşvik eden güçlü sorular, soru sormanın faydaları gibi. Soru sorma konusunu okul ortamının içine getirip, konuya eğitimsel bir açıdan baktığımızda, öğrenmenin gerçekleşmesinde cevaplardan çok sorulara ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz. Bir öğrencinin konuyu anlayıp anlamadığını anlamanın en etkili yollarından biri öğrenciden konu ile ilgili soru sormasını istemektir. Eğer öğrenci konu ile ilgili sağlam sorular çıkartabiliyorsa, konuyu anlamış ve zihninde bağlantılar oluşturarak öğrenmenin bir üst seviyesine geçmiş demektir. Sorular sadece öğrencilerin gelişimlerinde değil öğretmenlerin gelişimlerinde de önemli bir rol oynar. Öğretmenin kendi performansı için özdeğerlendirme yapması kendine sorular sorması gelişimin banan göre ilk adımıdır. İkinci adım ise öğretmenin yöneticisi ile yapacağı mesleki gelişim odaklı görüşmelerdir. Bu görüşmelerde süpervizörün öğretmene yönlendireceği sorular hem motivasyonel hem de sorgulatarak düşündürmeye yönelik olmalıdır. Sorgulamaya ve düşünmeye yönelik sorulara güçlü sorular da diyebiliriz.
Sorular farkındalığa giden yol dedik o nedenle süpervizör, bölüm başkanı ya da okul müdürünün yani performans değerlendirmesini gerçekleştiren kişinin öğretmen ile gerçekleştireceği yapılandırılmış sohbette amaca yönelik soru tiplerini seçmesi önemlidir. Soru tipini belirleyen ise soruyu neden sorduğumuzla ilgilidir elbette. Bilgi almak için mi soruyoruz? sorgulamayı sağlamak için mi soruyoruz, yargılamak için mi soruyoruz yoksa soru sorduğumuz kişinin gelişimini destekleme ve farkındalığını arttırmayı mı hedefliyoruz? Süpervizörün öğretmen ile gerçekleştirdiği sohbetin ikisi arasındaki ilişkiye olumlu katkı sağlaması hedefleniyorsa öncelikle konuşmanın amacının net olması gerekir. Örneğin; süpervizör, öğretmenle mesleki gelişim hedeflerini konuşmak için bir araya geliyorsa, yönlendirme yapmamaya özen göstererek cevabın evet veya hayır olarak verilebileceği kısa sorular sormadan, öğretmenin mesleki gelişim hedefini belirlemesine ve bu hedefe ulaşma adına aksiyon adımlarını düşünmesine, sorduğu sorularla sağlayabilir. Bu noktada soru tiplerinden kısaca söz etmekte fayda var. Kısa uçlu sorular dediğimiz sorular cevabı evet veya hayır ile verilebilecek sorulardır ve genellikle bu sorular bir konuda bilgi alma adına kullanılabilir. Cevabı evet ya da hayır olan bu kapalı sorular, bu tarz görüşmelerde karşınızdaki kişinin yargılanıyormuş hissine kapılmasını sağlayabilir. Açık uçlu sorular ise güçlü ya da derin soru olarak tanımlayabileceğimiz, soruyu sorduğunuz kişinin düşünerek cevap vereceği sorulardır.
Soru sormanın bir yetkinlik olarak görüldüğü profesyonel bir ortamda hem öğretmen hem de yönetici tarafında sürekli bir gelişim hevesi vardır. Kapalı sorular yerine açık sorular sormak, ayrıntıya odaklanmak, kör noktaları fark edip sorularla analiz etmek şüphesiz öğretmen için farkındalık yaratan, kendi mesleki gelişim hedeflerini planlarken yaratıcı düşünmesini sağlayan bir etki yaratır.
Sorular hayatımızın içinde, günlük yaşantımızda, etrafımızdaki kişilerle kurduğumuz diyaloglarda, profesyonel hayatımızda, performans değerlendirmelerimizde, kısacası her anımızda. O nedenle kendimizle ve etrafımızdakilerle yürüttüğümüz kişisel ve profesyonel diyaloglara güçlü soruları eklemek, hem mesajlarımızı daha doğru ve etkili iletmemize hem de kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.
Doğru soruyu sormak bir sorunun yarısını çözmüş olmak demektir.
Carl Jung